Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
DOKSANLARIN DESTANI
Doksanlarda geçti çocuk yaşlarım
Zihnimde kemale erdi o yıllar
Bilmem anlatmaya nerden başlarım
Bir devri önüme serdi o yıllar.
Seneleri gergefimde işledim
Bir bugünü bir yarını düşledim
Sonra dünü düşünmeye başladım
Düşündükçe beni sardı o yıllar.
Bilmezdik o yıllar, kiviyi, muzu
Çerçiden alırdık bulduğumuzu
Şekerli leblebi, keçiboynuzu
Gönül geniş eller dardı o yıllar.
Balkonun altına tezek kayardık
Kayanın burnunda inek yayardık
Çamanlı ekmekle nasıl doyardık
Çocuklar ne olsa yerdi o yıllar.
Kışlar kış gibiydi keserdi sazak
Ayakta arlastik sırtta bir kazak
İneceğin başı dolardı kızak
Köyümüz bir metre kardı o yıllar.
Cenk ederdik soğuk, karla, tipiyle
Direnirdik pencereyle kapıyla
Anacığım kirmen eğip ipiyle
Bizlere yün çorap ördü o yıllar.
Gığış gığış buz tutardı suyumuz
Komşudandı bizim yoktu kuyumuz
Bir biz değil, mahallemiz, köyümüz
Kovalarla su çekti, zordu o yıllar.
Böyle böyle geldi baharlar yazlar
Çocukluk peşinde koşarken bizler
Yaşlıca analar, gelinler, kızlar
Duvarlara kerpiç vurdu o yıllar.
Dinlenirdi köyden Tomarza Efem
İstek şarkılarla ederdi devam
Mezdeke ne demek almazdı kafam
Çok meşhurdu Orhan, Ferdi o yıllar.
Hacısüğün bağından çağla çalardık
Ekmeğin üstünden yoğurt yalardık
Kayanın dibinden teker salardık
Ne çok eğlencemiz vardı o yıllar.
Karyola demiri sürerdik yolda
Derman kalmaz idi bacakta kolda
Bisiklet vardı ya Karabekirgilde
Peşinde koşturmak kârdı o yıllar.
Sokağın başında Kiskeli Hamme
Oturur yapardı hizmet-i amme
İyiydi, güzeldi, hoş idi amma
“Ne aldın, ne verdin?” derdi o yıllar.
Meşhurdu Dudu Bacı’nın kazları
Tıslardı da geçirmezdi bizleri
Gilaboru ağaçları güzleri
Bize salkım salkım nardı o yıllar.
Yaşayan tarihti Mernuş emmimiz
Gelince başlardı sanki dersimiz
Davudi sesiyle Türkçesi temiz
Sohbeti ne çok şey verdi o yıllar.
Güzün Devetaş’ta elma çırpardık
Dedemle birlikte koyun kırpardık
Babamla Kirtik’te tohum serperdik
İmkân kıt, alınlar terdi o yıllar.
Köyde pek azının motoru vardı
Komşunun komşuda hatırı vardı
Emirlerin bir çift katırı vardı
Bizim de bahçeyi sürdü o yıllar.
Köyün en sonunda bizim hanemiz
Bahçeden gelirdi soğan, nanemiz
Elden geldiğince baba-annemiz
Bizim için kendini yordu o yıllar.
Tarlada sap yükler, tırmık çekerdik
İş yaparken bile oynar sekerdik
Çocuktuk, mutluyduk, ne de şekerdik
Yüz güleçti, üst baş kirdi o yıllar.
Burunlu kırmızı Man’ımız vardı
Usanmaz, yorulmaz canımız vardı
Onunla ne de çok anımız vardı
O kamyon bizlere tırdı o yıllar.
Kamyonun sırtında ekine yatmak
Tarla yollarında rüzgârı tutmak
Patosun ardında harmana gitmek
Panayıra gitmekle birdi o yıllar.
Harmanı kaldırana kadar şişerdik
Sanki bir yıl onun için yaşardık
Üzümbağlık alır almaz koşardık
Dükkâncı Durd’ağa pirdi o yıllar.
Köyün dört yanında tevgelenirdik
Kartal kanadında gölgelenirdik
Sabah çıkar akşam eve gelirdik
Çocuklar çocukken hürdü o yıllar.
Yaramazlık her çocuğun yapısı
Çocukluktan imiş valla hepisi
Taşladıydık İdilerin kapısı
Kafamızı ne taşlar yardı o yıllar.
Hiç hazır oyuncak yoktu o demde
Ama memnunduk ve mutluyduk hem de
Hayalin renkleri sımsıcak pembe
Hayat allı pullu, mordu o yıllar.
Oyunlar gerçekti, değildi sahte
Oyuncağımızdı çamur ve tahta
Ne kadere sitem vardı ne bahta
Her şey bir hikmetti, sırdı o yıllar.
Her sabah okulda içerdik andı
O ne güzel, büyük, müthiş bir andı!
Türk’üm demek bize şerefti, şandı
Sesimiz coşkundu, gürdü o yıllar.
Öğretmenlerimiz neler başardı
Çolukla çocukla köyde yaşardı
Yirmi Üç Nisan’lar dolar taşardı
Köylüyü bir arada gördü o yıllar
Hatırlarım gençler saya gezmişti
Elde meşalelerle yaya gezmişti
Her evden bir şey almaya gezmişti
Şölendi, halaydı, bardı o yıllar.
Ne kadar anlatsa insan bıkmıyor
Bir masal âlemi zaman akmıyor
Büyüdüm aklımdan gene çıkmıyor
Takvimlerde dondu, durdu o yıllar.
Bilgehan AYATA